DUYGU KARAHASANOĞLU

Tarih: 24.07.2025 19:23

HİSSE

Facebook Twitter Linked-in

                                                  HİSSE 

 

                       Bir insan günde kaç öğün yemek yer?! 

Durun, canım! Hemen hiddetlenmeyin. Cevabı birlikte vereceğiz. 

Kimi insan iki öğünle doyarken, kimi insan üç öğünle doyar. Tabii, doyar dedik de, midesini çatlatırcasına kadar doymayacak. Şimdi, diyeceksiniz ki bu konuya nereden geldin? 

 Anlatayım, efendim! Bir insan dört öğün yiyemeyeceğine göre bu kadar dünyaya tapar mı? Mal mülk biriktirmek için şaklabanlıklar yapar mı? 

Menfaat uğruna, kişiliğini  satar mı? 

“ben” egosuyla yaşar mı?..

Tüm bu soruların cevabını sizlerde biliyorsunuz. Ancak menfaat var ya, o menfaat! 

işte, insanı sus pus ediyor. 

Her daim sukut. 

Niye böyle yaptın? Sukut! 

Niye benliğini satın? Sukut!

Niye adamcılık yaptın? Sukut! 

Niye kin ve nefretle baktın? Sukut!

Niye haram yedin? Sukut!

Niye, niye, niye… 

                    İnsan dediğin nedir? Etten kemikten değil mi? Yiyeceği belli, giyeceği belli. Dünyada yaşayacak olduğu süre de, belli! 

Öyleyse, evet öyleyse! Bu hezeyanlar nedir? Bu çırpınmalar, dövünmeler, ağlamalar, sızlamalar…

Bugün doğan, yüz yıl sonra dünyada kalmayacak. Demek ki, verilen süre belli. 

                    Tarihin tozlu sayfalarını çevirelim. Osman Gazi öldüğünde neyi vardı? İki kılıcı, iki at, bir çift öküz, koyun sürüsü. Altını elması, gümüşü yoktu.

Yunus Emre, himmetini ararken, önce Hacı Bektaş Veli’ye sonra Taptuk Emre’ye gider. Kırk yıl Taptuk Emre’nin yanında kalır. Zikir yapar Allah’a dua eder. Haramdan sakınır, nefsini terbiye eder. 

Hz. Mevlana’nın Mesnevisinden; “Birisi, kuyumcunun birine giderek “ Altın tartacağım, bana terazini versene” dedi.
Kuyumcu dedi ki. “Babacığım, hadi git, bende kalbur yok!” Adam: “Alay etme benimle. Ver şu teraziyi” dedi.
Kuyumcu dedi ki. “ Dükkânımda süpürge yok” Adam: “ Kâfi yahu, bırak alayı,
Ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme; şu tarafa, bu tarafa, gidip durma, ver teraziyi” dedi.
Kuyumcu dedi ki. “ Sağır değilim, sözünü duydum, söylediğim sözleri de manasız sanma.
Sözünü duydum ama sen kuvveti, kudreti kalmamış bir ihtiyarsın, hiç şüphem yok, zayıflıktan elin titreyecek. Tartacağın altın da külçe değil, tozu var, kırık dökük bir şey. Elin titreyecek, yere dökeceksin, 
Sonra bana bir süpürge ver de toza, toprağa dökülen altınımı süpüreyim diyeceksin.
Altını süpürüp bir yere toplayınca da güzelim, kalbur isterim diye tutturacaksın.
Ben, işin sonunu önceden gördüm, iyisi mi hadi sen başka bir yere git!”  

                    Herkes kendi üzerine düşen hisseyi alır. 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —