HASAN DEDE
Tarihin tozlu sayfalarına karışan bir çok gelenek gibi değirmenler de, nasibini aldı.
Her köyde tahılları öğüten su değirmeni vardı. Tarlalara ekilen tahıllar, olgunlaştıktan sonra ekmek yapmak için değirmene götürülüp, öğütülürdü.
Öğütülen mısır yada buğday, un haline gelip sofraların vazgeçilmezi arasına girer.
Zamanla su değirmeni yerini elektrikli değirmenlere bıraktı. Bir çuval tahılı öğütmek için sabahın erken saatinde değirmene gidilir, sıraya girilirdi.
Kendi tahılına sıra gelene kadar komşusuyla sohbet edilir, vakit geçirilirdi. Değirmenci öğüttüğü tahılın sahibini bulmak için etrafı radar gibi gözden geçirip; “beyaz renkli çuvaldaki, mısırlar kimindi?”
Koyu sohbete daldığından değirmenciye, sözlerini birkaç defa tekrarlatırdı. Un çuvalını, sırtlandığı gibi değirmenden çıkıp giderdi.
Değirmen kendine has sesiyle, sırayla tahılları öğütmeye devam ederdi. Tahılını öğüten değirmenciye hakkını verip, giderdi.
Zaman içerisinde, bu değirenlerde iş yapamaz oldu. Her biri zamana yenik düşüp, tek tek kapanmak zorunda kaldı.
Rahmetli babam, dedesi Hasan dedeyle ilgili bir çok anı anlatmıştı. Bunlardan biri de, Hasan dedenin toprakla kurduğu bağdı.
Hasan dede, aksi bir o kadar merhametliydi. Eşine, dostuna çok değer verirdi. Kendi yemez başkalarını yedirmekten mutlu olurdu. Hasan dedenin yanından ayrılmayan , bir de, kara öküzü vardı. Kara öküz, Hasan dedenin her şeyiydi. Birlikte çift sürer, birlikte odun yapmak için ormana giderdi.
Hasan dede, güne erken başlar, ilk olarak ahırdan kara öküzünü çıkartırdı.
İki katlı taş evin arkasında ki, buğday harmanına kara öküzle gidip, harmanı sürerdi. Ekinleri eker, günün açmasını kara öküzle karşılardı. Ev halkı her zaman Hasan dededen daha geç güne başladığından Hasan dede onlara pek uymazdı. Evden çıkmadan önce azığını alır, akşama kadar bir daha eve dönmezdi. Kara öküzle kahvaltısını birlikte yapıp, buğday harmanından sonra ormana giderdi.
Hasan dedenin bir özelliği de, ormanda kuru ağaç dışında başka ağaç kesmezdi. Ağaçları tek tek ,inceleyip, hangisi kuru, hangisi yaş kontrol ettikten sonra baltasıyla kuru ağacı kesip, diğer yaş ağaçları bırakırdı. Ormanda kuru dalları toplayıp, bir kenara dizer, gelenlere hazır yük olarak bekletirdi. Hasan dedenin döneminde ormanlarda asla diken yada yabanı ot olmazdı. Her birini temizler, ağaçların sağlıklı büyümesine imkan tanırdı.
Hasan dede değirmene bile kara öküzü almadan gitmezdi. Buğday çuvalını yüklenir, kara öküz önden kendisi arkadan değirmenin yolunu tutardı.
Dar patika yoldan giderek su değirmenine ulaşırdı. Kara öküz, Hasan dedenin gelip gelmediğini arkasına bakarak, kontrol ederdi.
Hasan dede, buğday çuvalını sırtından indirip, değirmenciye , selam verip, buğday çuvalını teslim ettikten sonra kara öküzle beklemeye başlardı. Ayrılmaz ikiliydiler.
Değirmenci, öğüttüğü buğdayı tekrar çuvallayıp, Hasan dedeye verirdi.
Hasan dede, bir kez daha un çuvalını yüklenip, kara öküz önden kendi arkadan evin yolunu tutardı.
Hasan dede, bir gün yine kara öküzüyle ormana gitti. Bir ağacın altına oturdu. Kara öküzde yanına diz çöktü.
Hasan dede, o ağacın altında ruhunu teslim etti. Kara öküz ilk başta anlamadı. Anlayınca saatlerce Hasan dedenin ölümüne ağlamış.
Hasan dede, üç gün üç gece o ağacın altında kalmış. Kara öküz bir an olsun yalnız bırakmadı. Yağan yağmurlar, her ikisini de ıslatmadı. Onları bulduklarında kara öküzün göz yaşları bulunduğu yerdeki, toprağı çukurlaştırmış.
Şimdi o köyde, ne Hasan dedeyle kara öküzü ne de, su değirmeni kaldı.