Fatma Karahasanoğlu


BİR ZAMANLAR

Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı.


                                 BİR ZAMANLAR

                    Genç adam, evinin alt katında marangozluk yapıyordu. Kapı ve pencere konusunda uzmandı. 

Adam, bir gün çalışırken, elektrik kesildi. Ve uzun süre beklediği halde gelmedi. Aksi gibi, o akşam üzeri teslim etmesi gereken birkaç pencere vardı. Boş kalmayı sevmezdi. Planyayı yağladı, talaşları süpürdü. Biraz dinlenmek için eve çıkarken, sigortaya göz attı.

Şalteri kaldırınca, atölye aydınlandı. Tahminleri doğru çıkmıştı ama, bu işe bir anlam veremedi.

İşe koyulduğunda, yine aynı şey oldu. Ama bu sefer suçluyu gördü. Oğlu, evden atölyeye bağlanan merdiveni sessizce inmiş ve sigortayı kapattığı sırada, babasını karşısında buldu.

Adam, on yaşına gelmiş bir çocuğun böyle bir haylazlığını affedemezdi. Bütün günü, onun yüzünden mahvolmuştu. Bir kere yapmış olsa, ses çıkartmazdı. Ama tekrarlaması, hangi yönden bakılırsa bakılsın, büyük hataydı. Çocuğu, saçlarından yakalayıp sıkı bir tokat attı. Her şey onun iyiliği içindi. 

Adam, oğlunun gözyaşlarını görmezden geldi. Eve gidip, eşine dert yanarak:

- Bu çocuğun, okulda kimlerle düşüp kalktığını bilmemiz lazım! Eğer serbest bırakırsak, başımıza büyük dertler açacak!..

Adam, bir süre düşündü. Oğlunun hiç aksatmadan tuttuğu günlüğü okumaya karar verdi.  Eşinin itirazlarına rağmen oğlunun günlüğünü okumaya başladı.

Oğlu, en son sayfada:

“Bu gece kötü bir rüya gördüm!..” yazmıştı. “Atölyede çalışırken, babamı elektrik çarpıyordu. Allah’ım onu koru!.. Ben elimden geleni yapacağım!..”

                                                        ***

                      Fırının kapısından içeri girdiğinde midesi boştu, ama asıl aç olan kalbiydi. Henüz sekiz yaşındaydı. Ne zaman sıcak bir lokma yediğini hatırlamıyordu.

“ Hanımefendi… Küçük bir parça ekmek verir misiniz?” Sert olsa da,

“olur.” dedi, titreyen  sesle.

Kadın, sert bakarak,  kapıyı işaret etti. “Çık dışarı çocuk! Herkes gibi çalış da karnını doyur!”

Çocuk, çıkmaya hazırlandığı sırada arkadan tok ve kararlı bir ses yükseldi; “bayan! Karşınızda bir çocuk olduğunu görmüyor musunuz?”

 Kadın umursamaz tavırla; “Bırakın, ailesi baksın,” dedi.

Çocuk başını eğdi. O anda utancından yerin dibine girmek,istedi.

Yaşlı adam çocuğun durumunu görünce, yanına çömelerek, “Merak etme oğlum.”

Dedikten sonra çocuğu  evine götürdü. Çocuğa önce sıcak bir çorba ardından temiz bir yatak verdi. 

Yaşlı adam torunu olmadığını söyleyerek, “Benim torunum olur musun?” dedi. 

Çocuk ağlamamak için kendini zor tuttu. Kısık sesle, sadece “evet” diyebildi. 

                 Aradan uzun yıllar geçer. Çocuk büyür. Ünlü bir cerrah olur. Bir gece çalıştığı hastaneden çağrılır. Acil ameliyat olması gereken bir hasta vardı.  Doktor hastaya yaklaşınca, nefesi kesilir gibi oldu.  Yıllar önce  fırından kovan kadını tanıdı. 

Bisturiyi eline aldığında, çığlığını hatırlar.  Ama aynı anda yaşlı adamın sıcak elini hatırlar.  Ve işte o an, yapması gerekeni biliyordu.

Saatler sonra gözlerini açan kadın, doktoru karşısında görünce; “Hayatımı kurtaran sen misin?”  sorar.

Doktor gülümseyerek; “Evet, hanımefendi.  Çünkü bir zamanlar birileri, ikinci bir şansı hak ettiğimi düşünmüştü.” Dedi.