BALTA, TIRPAN, ORAK
Her insanın kabiliyeti ayrıdır. Kimi çok güzel resim çizerken kimi çok güzel şarkı söyler. Kimi de, el sanatlarında kabiliyetlidir.
Çocukluğumda hiç unutamadığım üç kişi vardı. Bunlardan biri baltasıyla, biri orağıyla diğeri de, tırpanıyla ekmeğini kazanırdı.
Bu üç kişi sabahın erken saatinde işe gider, gün batmadan işten dönerdi. Aldığı yevmiye ile evinin geçimini sağlardı. Dedikoduları, gıybetleri yoktu. Kimsenin malında gözleri olmadığı gibi kendi hallerinde işinde gücündeydiler.
Çocukluğumda kaloriferli daireler, yaygın değildi. Herkes evinde soba yakar, odun yaptırırdı. Yada odun satın alırdı.
Odun yaptıranlar, mutlaka eli balta tutan kişiyi tercih ederdi. İşinin hakkını veren, hakkı olmayanı almayan, tok gözlü bu insanın boş günü hiç olmazdı. Herkes onu çalıştırmak için sıraya girerdi. Bazı zaman öyle olurdu ki, annem, birkaç hafta beklemek zorunda kalırdı. Baltasıyla odun yaptıktan sonra odunları sobalık keser, büyük odunları yine baltasıyla yarardı. Sonbaharda bir kaç ay odun işi sürer, sobalar kışa hazırlanırdı.
Kış, daha durağan geçerdi. İlkbaharın ilk günlerinde kuşlar cıvıldamaya, doğa da, canlanmaya başlardı. Çimenler büyür; papatyalar, menekşeler açardı. Birkaç ay içerisinde otlar, kesim boyuna ulaşırdı.
Bu seferde Tırpancı'ya ihtiyaç duyulurdu. Yine herkes sıraya girer, Tırpancı'nın verecek olduğu günü merakla beklerdi.
Güneş dünyaya doğmadan, tırpanıyla işe çıkan bu insan, kahvaltı saatine kadar bir hayli ot keserdi. Kahvaltıdan sonra güneşin ışınları altında yeniden çalışmaya başlardı.
İkindi vaktinde, paydos deyip, işi bırakırdı.
Kesilen otlar, kurumaya bırakılırdı. Kışın hayvanlara yiyecek olarak derlenip toplanırdı. Ot kesim işleri de, birkaç hafta sürerdi.
Bağında bahçesinde çalışanlar, mevsimine göre tarla işlerinde çalışırdı. Her şey bir döngü içerisinde olup biterdi.
Yaz mevsiminin gelmesiyle, köy işlerinde artış fazlalaşırdı. Yaylalarda yine çayır kesim işi, hayvanların otlaklara çıkarılması derken insanlar, günlerini boş geçirmezdi.
Fındık ayı başladığında, günlüğe gidenlerin sayısında artış görülürdü. Kimi yiyeceğini fındık bahçesine getirir, kimi de, günlüğe gittiği ev sahibi tarafından yedirilirdi.
Fındık dalları bazı bahçelerde büyük, bazı bahçelerde küçük boyda olurdu. Temizliği yapılan fındık bahçelerinde günlükçüler rahat fındık toplarken, temizlenmemiş fındık bahçelerinde fındık toplamak zahmetli olurdu. Yine de fındık toplamada günlükçü bulmakta zorluk çekilmezdi.
Fındık hasadı bitikten sonra sıra gelirdi, fındık ağaçlarının ayıklanmasına. İşte burada, eli güzel orak turan ve fındık ağaçlarını tanıyan kişiye haber verilirdi. Onun da, işi yoğun olduğundan fındık bahçesini ayıklamak isteyenler yine sıraya girerdi.
Bu üç kişinin dışında başka insan yok muydu? Elbette vardı. Ancak işinin ehli, titiz ve tembellik yapmayanlar tercih edilirdi.