Fatma Karahasanoğlu


YEMEĞİN BUĞUSU, SANDIĞIN KİLİDİ

Nasreddin Hoca Akşehir'de kadılık vazifesini yaparken, huzuruna, iki adam çıkar.


                                    YEMEĞİN BUĞUSU, SANDIĞIN KİLİDİ 

 

                      Nasreddin Hoca Akşehir'de kadılık vazifesini yaparken, huzuruna, iki adam çıkar. Biri; cimriliğiyle tanınan ünlü bir aşçı, diğeri de boynu bükük bir fakir. 

İlk söze aşçı başlar ve şikayetini dile getirerek;  “Hocam! Ben bu adamdan davacıyım. Lokantada  fasulye pişiriyordum. Tencerenin kenarından yemeğin buğusu çıkıyordu. Bu adam elinde somunla geldi. Kopardığı lokmaları yemeğin buğusuna tutup başladı atıştırmaya. Yiye yiye koca bir somunu bitirdi. Ondan yediği fasulye buğusunun parasını istedim, vermedi.”

Nasreddin Hoca anlatılanları dikkatle dinledikten sonra fakire döndü; “ Doğru mu bunlar?” diye sorar.  

Fakir adam;  “Evet, doğrudur hocam.”

Hoca;  “Öyleyse para kesesini çıkar bakalım.”

Zavallı fakir, kadı efendiye karşı gelemedi içinde üç beş akçe bulunan para kesesini uzattı. 

Hoca bu sefer aşçıyı çağırdı yanına. 

Keseyi aşçının kulağına yaklaştırarak şıngırdatmaya başladıktan sonra; “ Haydi aldın işte alacağını.”

Aşçı şaşkınlıkla sorarak; “Nasıl olur? Paramı vermediniz henüz.” 

Hoca cevap vererek; “Fazla uzatma, yemeğin buğusunu satan, akçenin de sesini alır.”

                                               ***

                         Adamın biri gurbete çıkmadan önce bir kavanoz balı sandığa kilitledikten sonra iki oğluna dönerek; “gördüğünüz gibi bal kavanozunu sandığa kilitledim. Ben dönünceye kadar sandığın kilidini açıp, balı yemeyin. Anlaşıldı mı!” der. 

İki çocuk birbirine baktıktan sonra babalarına dönerek; “tamam “ der.

Adam sandığın anahtarını alıp gurbete çıkar. Günler, haftalar, aylar, geçer. Adam gurbetten dönüp, gelir. İlk ,iş olarak bal koyduğu sandığı açmak olur. Çocuklarını yanına çağırarak; “sandıkta ki, baldan hanginiz yedi?” sorar.

Çocuklardan biri; “kardeşim ekmeğini, sandığın kilidini batırarak her sabah yedi.” Der. 

Baba hiddetlenerek; “ben size bala dokunmayacaksınız demedim mi? Bak bal bitti.” Deyince, çocuk alçak sesle; “babacığım sandığın kilidine ekmek banarak, bal biter mi?” sorar 

                            Her iki hikayede cimriliğin ne boyutta olduğunu göstermektedir. Biri yemek buharından para isterken, diğeri sandığın kilidine ekmek banarak balın bittiğini söyler. 

İşte cimrilik böyle bir hastalık. Yakalayanı, bırakmıyor. Hallaç pamuğu gibi attıkça atıyor. Sonra da, kendine köle yapıyor. 

Sandıkta ki, bal kilide sürülen ekmekle biter i? Yada yemeğin buharına ekmek banar mı? Dahası ücret istenir mi? 

Bu nasıl cimrilik? Biri buhardan, biri kilitten dem vuruyor.