Fatma Karahasanoğlu


PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR

Nasrettin Hocayı, konuşması için bir köye davet ederler.


                                               PARAYI VEREN DÜDÜĞÜ ÇALAR                                    

 

                            Nasrettin Hocayı, konuşması için bir köye davet ederler. Nasrettin Hoca konuşma yapmadan önce bir kese altın ister. 

Köylüler aralarında altın toplayıp, bir kese altını hocaya verirler.

Hoca, bir kese altını aldıktan sonra konuşma yapacak olduğu yere gider. O kadar güzel konuşma yapar ki, köylüler pür dikkat hocaya dikkat kesilir. Aralarında çıt çıkmaz. Hocanın ağzından çıkacak olan  her kelimeyi kaçırmamaya çalışırlar. 

Hoca konuştukça konuşur, coştukça coşar. Köylülerde hocayı dinlemekten büyük haz alırlar.

Hoca, konuşmasını bitirdikten sonra aldığı bir kese altını köylülere vererek;  “bu altın dolu kese size ait. Bunları ahaliye dağıtın.” Der.

Köylüler şaşırır, konuşmadan önce hocanın bir kese altın isteyip, daha sonra keseyi geri vermesine anlam veremezler. 

Hoca, köylülerin merakını gidermek için söze başlar. “bir kese altın istedim. Altın istemeseydim, beni pür dikkat dinlemeyecektiniz, ikinci olarak da, altınlar bende olunca daha rahat konuşma yaptım.”

                          Hangimiz para olunca rahat olmayız. Büyükbabamın bir sözü vardı; “para senin dostundur, arkadaşındır. Onunla her şey alabilirsin.” 

Olaylar bu kadar açık ve seçikken dolambaçlı yollara sapmaya gerek var mı?

Küçük çocuk bile paradan söze başlar durumda. O bile paranın ne demek olduğunu biliyor. Parasız ne arkadaş bulunur, ne de dost!

                          Hoca bir gün kasabaya ineceğini söyler. Çocuklar etrafını sararak, hocadan kasabadan düdük getirmesini, ister. Hoca, düdük getireceğine söz verir. 

Hoca eşeğiyle birlikte kasabanın yolunu tutar. Hoca, yol boyu düşünür. Kasabaya varınca, bir düdük alır. 

Akşam olmadan hoca köye döner. Çocuklar, yine hocanın etrafını sararak, düdük getirip getirmediğini sorar. 

Hoca, cebinden çıkardığı düdüğü yanına kadar sokulan çocuğa verir. Diğer çocuklar, itiraz eder, hoca gülerek; “parayı veren düdüğü çalar.”

                        Günümüzde de böyle değil mi? Her kim para veriyorsa, alış veriş yapar. Bunun başka açıklanacak tarafı yoktur. Parasız bir yaşam olamaz. 

Sokağa adım atılır atılmaz, para heykel gibi karşıya geçer. Sorgular gibi durur. Paranın açamayacağı kapıda yoktur. Şimdi diyeceksiniz ki, kapıyı anahtar açar. Para nereden çıktı? 

Siz; para, anahtar düşünüp dururken, kapıyı parada, anahtarda açar.