İMTİHAN
Genç bir adam kumaş mağazasında sabahtan akşama kadar çalışır. Müşterileriyle yakından ilgilenirdi. Namaz vakitlerini geciktirirdi. Hiçbir zaman namazı vaktinde kılmazdı. Genç adam, bir akşam rüyasında öldüğünü görür. Mizan kurulur, sorgu melekleri sorguya başlar. Doğruluk, iyilik yönünde eksiklik görmezler. Ancak namazı bulamazlar. Genç adam, namaz kıldığını söylese de, melekler defterde yazılı olmadığını söyler. Genç adam deftere tekrar bakmalarını ister. Melekler, tekrar bakar. Namazı yine bulamazlar. Genç adam terler, bunalır. O sırada cılız bir tüy gelir. Huzura çıkar. Genç adam, ‘nerede kaldın, niye geç geldin?’ tüy, ‘sen beni her zaman geç hatırladın.’ Genç adam o sırada uyanır, bir rüya olduğunu anlar.
Hayatta bazı değerler vardır ki, geç bırakılmaya gelmez. Bunlardan biri de namazdır. Her zaman vaktinde kılınmalıdır.
***
Çok cömert salih bir zat vardı. Elinde avucundakileri muhtaçlara dağıttığı gibi, yardım isteyen fakirler olursa, onlara belli etmeden, başkalarından kendi adına borç alır fakirlere hediye ederdi.
Bu zat bir gün hastalanıp yatağa düştü. Hastalığı günden güne arttı. Bunu öğrenen alacaklıları, ölüm döşeğinde olduğunu düşünerek baş ucuna dikildiler.
Salih zat bundan son derece utanıp, rahatsız olmuştu. Asık yüzlü, sıkıntılı tiplerle çevrili olması onu çok üzmüştü. Bir şeyler söylemek istedi ancak, bize para gerek, nasihat değil diye susturuldu.
Bu sırada dışarıdan helva satan bir çocuğun sesi duyulur.
Salih zat, bir adamına seslenerek helvaları satın alıp ziyaretçilere ikram edilmesini ister.
Adam, çocuğun tepsisindeki bütün helvaları alır. Ziyaretçilere ikram eder.
Odada bulunanlar, asık suratla, helvalarını yer.
Bir müddet sonra çocuk gelip, helvaların parasını ister.
Salih zat; “evlat, bunları bana borç olarak yazar mısın?” Der.
Çocuk tek kelime etmeden dışarı çıkar. Elli metre ileride bir ağacın altına oturup ağlamaya başlar.
Oradan geçmekte olan vali, çocuğu görür.
Çocuğun ağladığını görünce; “niye ağlıyorsun?” der.
Çocuk olan biteni anlatmaya başlar; “o zata, edebimden bir şey diyemedim. Efendim. Ama ben o helvaları borç almıştım. Şimdi nasıl ödeyeceğim? Evime para götüremeyeceğim.”
Vali, hasta yatan Salih zatı yakından tanıyordu. Çocuğun parasını ödeyerek; “sana, kese kese altın veriyorum. O Salih zata gidip vereceksin.” Der.
Çocuk elinde altınlarla Salih zatın evine gider. Alacaklılar, altınları görünce neşeleri yerine gelir. Her biri alacağını tahsil eder.
Ancak aniden gelen paranın nereden geldiğini merak ederler.
Salih zat; “ben sıkıntı içindeydim.siz de sıkıntı içindeydiniz. Buna bir de çocuğun üzüntüsü eklendi. Çocuğun edebi, tek kelime etmeden gitmesi işi çözdü. Allah’ü Teala, o masumun ihlası, edebi hürmetine sıkıntıları giderdi. İmtihanı kazanan o masum oldu.”
Alacaklılar utanıp, paraları tekrar vermek istedi. Ancak Salih zat kabul etmedi.
