DUYGU KARAHASANOĞLU


DEVRİALEM

Bugün devrialem yapalım istedim.


                                      DEVRİALEM 

 

                            Bugün devrialem yapalım istedim.

Dünyanın, hangi kara parçasında yaşarsanız yaşayın, hayat çizginiz aynıdır. 

Yaşam koşulları farklı olsa da, aslında her şey aynıdır. 

Aynı gök kubbenin altında, nefes alıp veriliyor. 

Aynı gök kubbenin, güneşinden faydalanılıyor. 

Aynı gök kubbenin, yıldızları sayılıyor. 

Aynı gök kubbenin altında, savaşlar yapılıyor.

Aynı gök kubbenin altında mutluluklar, mutsuzluklar yaşanıyor.

Aynı gök kubbenin altında, kavgalar,  tartışmalar yapılıyor. 

                               Kıtalar, okyanuslar, denizler, dağlar, nehirler, ırmaklar, dereler, göller. Hepsi canlılar için değil mi? 

Kainatta ülkeler, sınırlara göre ayrılıp, farklı dil ve dinlerde insan topluluğu yaşam sürmüyor mu?

Ülkeler arasında güç düellosu yapılıp, canlar toprakla buluşmuyor mu? 

Haklı, haksızın karıştığı bir dönemde hesaplar, menfaate göre yapılmıyor mu? 

Suçlu yada suçsuz her ne olursa olsun mantıklı yaklaşımlar, tarihin tozlu sayfalarında kalmadı mı? Herkes “benim” dediği bir dönemde, doğruyu bulmak, sanıldığı kadar kolay mı? 

                              Doğu-batı, kuzey-güney. Hangi yön olursa olsun, insanlar belli zaman diliminde yaşam sürer, sonra ebediyete intikal eder. 

                               Volteir, “Candide” adlı eserinde; kainatı, satır aralarına gizemli yolculuklar yaparak okuyucusuyla buluşturdu. 

Candide, yolculuk sırasında bir kasabaya varır. Etrafta kimseler yoktur. Candide, yolda çakıl taşları yerine, altından döşenmiş olduğunun farkına varır. Yere eğilip, avuçlayabildiği kadar altınları alıp, cebine koyar. 

Candide çevresine bakınarak, yürürken, bir lokanta görür. Tereddüt etmeden içeri girer. Rast gele masalardan birine oturur. Çok geçmeden sipariş vermediği halde, önüne bir tabak yemek gelir. Candide, aç olduğundan bir şey sormadan yemeği yer. 

Lokantadan çıkmadan önce yoldan toplayıp, cebinde getirdiği altınlardan masanın üzerine bir miktar bırakır. 

Lokantadaki adam, Candide’nin yanına giderek; “yolda topladığın taşları masanın üzerine bırakmaya utanmıyor musun?”

Candide, tepki karşısında bocalar. Sonra; “bunlar, taş değil altın”

Adam; “bunlar, bize göre taş. Sana göre ne, bilmem. Topla şimdi onları masadan ve sokağa at.” Der.

Candide, daha da şaşırır. Adama; “istediğim kadar yoldan toplayabilir miyim?” 

Adam ser sert Candide’ye bakarak; “topla! Bizim için hiçbir değerleri yoktur. Ama sen götürebilir misin? Bilmem.”

Candide, daha fazla bir şey söylemeden dışarı çıkar. Toplayabildiği kadar, toplar. Taşımak içinde adamdan binek hayvan ister. 

Candide, iki yük hayvanıyla yola çıkar. Uzun bir müddet yol alır. Öyle bir yere gelir ki, değil binek hayvanlarının geçmesi kendisinin de geçmesi imkansızdır. 

Hayvanları geri göndermekten başka çaresi olmaz. Kendiside üzerinde taşıdığı her şeyi bırakmak zorunda kalır. Canıyla karşı tarafa geçmeyi başarır. 

                              Devrialemde, herkes bir hayat serüveni içinde yaşayıp, gider.