Fatma Karahasanoğlu


ALTI YAŞINDA Kİ TECRÜBE

Çocukluk yıllarını özlemle  anlatmayan var mı?


                                      ALTI YAŞINDA Kİ TECRÜBE 

 

                          Çocukluk yıllarını özlemle  anlatmayan var mı? Her birimiz o yıllara dönebilmeyi isteriz.

Nazım’ın şiir dizlerinde olduğu gibi;

“…memleket mi, yıldızlar mı, gençliğim mi daha uzak?...”

                          Eski Erzurum yolu üzerinde olan mahallemizin komşuları da, kendine has özelliğe sahipti. Her birinin kendine göre yaşam çizgisi vardır. 

Hani derler ya, etliye, sütlüye karışmaz. Bizim mahallede aynı öyleydi. 

Şimdi o mahallenin yerinde; parke fabrikası, beton santrali, doğal gaz depusu, yıkama yağlama, kereste atölyesi var.

Mahallenin  eski halini ve yaşayışını anlatmak istedim. Yol kenarına sıralanan evlerde, farklı hayatlar olsa da, saygı, sevgi çerçevesi içindeydiler.

Öğleden sonra kadınlar arasında ev oturmaları, olmazsa olmazlardandı. Kış gelince, bu muhabbet daha da koyulaşırdı. Yaz aylarında kimi köyüne, kimide tatile giderdi. 

Komşuluklar  sıcak ve içtendi. Cenaze evine yada doğum yapanın evine, tencere tencere yemek giderdi. 

Genç kızlar arasında kutlanan doğum günlerinde çeşitli hediyeler alınıp verilirdi. 

Annem, komşuluklara çok değer verirdi. Kimin çocuğu evlendi, kim doğum yaptı mutlaka hediyesini takdim ederdi. 

                      Bir önceki makalemde Fadakayı yazmıştım. Bugünde Fdakanın bitişik komşusu Nadiye teyzeyi yazacağım. 

Nadiye teyze yeşil gözlü, buğday tenli, çok güzel bir kadındı. Vakfıkebirliydiler. Eş dolayısyla Maçka’daydılar. Eşi karayollarında çalışıyordu. 

Nadiye teyzenin üçüncü çocuğu doğdu. Annemle birlikte göz aydınlığına gittim. İlkokul birinci sınıfta okuyordum. Ekim, Kasım aylarıydı.

Nadiye teyze, iki aylık olan bebeği kucağıma verdi. Annem, itiraz etse de Nadiye teyze, kendine has öz şivesiyle; “olur mu, Nedime abla, bir şey olmaz.  Fatma, O’nu düşürmez. Birazcık sevsin alırım bebeği  kucağından.” 

Nadiye teyzenin sözleri bana cesaret verdi. Bebeği kucağıma alır almaz. Hoplatmak istedim. Havaya atıp tutacaktım. Nasıl olduysa bebek benim kollarıma gelmeden Nadiye teyzenin kollarında kaldı. 

Ben bebeği okadar havaya attım ki, annem korkusundan bağırdı. Nadiye teyzede bebeği havada tuttu. 

Annem bana, kaşlarını çatıp öyle baktı ki, Nadiye teyze, hemen araya girdi. “olur böyle şey Nedime abla, kıza bir şey söyleme. Bak o da, korktu.” 

Gözüm hep bebekteydi. Tekrar kucağıma nasıl alırım diye düşünüyordum. Annem  beni o kadar iyi tanıyordu ki, bebeği bir daha alamayacağımı söyledi. Oysa ben bir şey söylememiştim. Annem, gözlerimden anlamış olacak ki, bebeği almamı yasakladı.

Nadiye teyze hiçbir şey olmamış gibi çay ve pasta hazırladı. Bebeği de, oturduğum divana yatırarak; “kucağına almadan bebeği sev” dedi. 

Annem itiraz edecek oldu ancak Nadiye teyze, “Nedime abla biz çayımızı içelim. Fatma’ya söyledİm bebeği yattığı yerde sevecek.”

                        O günden sonra hiçbir bebeği kucağıma alıp, havaya atıp, tutmaya çalışmadım. Altı yaşında aldığım tecrübe bana bir ömür yetti.