ismet eyüboğlu


YAYLALAR VE İNSANLAR

Öğrenmeyi bilene en büyük öğretmen doğadır.



              YAYLALAR VE İNSANLAR

Öğrenmeyi bilene en büyük öğretmen doğadır.Bunun için ilk koşul doğayı sevmektir.Onu bir ana kucağı olarak görmektir.Onu adan zeye gözlemektir.
O zaman birçok sırrı çözersiniz. 
Bir soru var, öteden beri insanın kafasını kurcalayın, taa ilk Çağlar´dan bu yana:
YAŞAMIN ASİL KAYNAĞI NEDİR?
Kimi sudur der, kimi hava der, kimi topraktır , kimi ateştir der v.s
Bence nedir biliyor musunuz? Bence GÜNEŞ´tir.
Öyle olmasa küçüklüğümüzde , ilkokul  sıralarından hayat bilgisi derslerinde öğretmenlerimiz "GÜNEŞ GİRMEYEN EVE DOKTOR GİRER ." derler miydi.
İkincisi doğadaki tüm canlılar , bitkiler dahil , yönlerini güneşe doğru döner miydi. 
İnanmazsanız, pencerenizin önündeki saksıya bakın bitkinin yaprakları, çiçekleri 
ne tarafa yönelmiş.Yumurtadan yeni çıkmış civcivler karanlık , loş bir ortamda ne kadar yaşayabilirler, ya da yaşarlarsa nasıl yaşarlar?
Ne yazık ki bu yaz güneşi çok az gördük Karadeniz bölgemizde.Bol bol yağmur , 
kapalı, sisli, puslu havalar..Bir noktadan sonra insan ruhunu sıkıyor, daha umutsuz, daha karamsar oluyorsunuz.
Kuzey ülkelerinde (İsveç, Norveç, Finlandiya ) ki bu ülkeler genellikle refah ülkeleridir, ekonomik sorunlarını çözmüş ülkelerdir, en çok intiharlar güneşi en az 
gördükleri kış aylarında görülürmüş.
Evet dostlarım , bana göre en önemli yaşam kaynağı, mutluluk kaynağı güneştir.
Karadeniz´deki az güneşli bol yağmurlu havalara gelince , genel kanı iklim değişiklikleri olduğu söyleniyor, bu konuda ahkâm kesecek değiliz , O´nu bilim insanlarına bırakalım ,ancak bir değişikliğin olduğu da bir kesin, her şey değiştiği bir 
dünyada elbette ki iklimler de değişir.
Doğaya salından milyarlarca ton zehirli gaz nereye gidiyor?
En azından mevsimlerin yerleri değişti ,artik o takvimlerdeki mevsimler yer değiştirdi, 
İleri kaydı.
Örneğin şu sonbahara girdiğimiz döneme bakın , şu Eylül, Ekim aylarına nasıl da 
güneşi görüyoruz, değil mı?Sanki yazı ancak yaşıyormuşuz gibi.
Gelelim işin sağlıklar ilgili yönüne.
Lise yıllarımızda fizik öğretmenleri güneşin dünyaya iki türlü işin gönderdiğini , 
bunlardan birinin (Alfa), diğerinin (Beta) ışınları olduğunu söylerlerdi.
Alfa ışınları en yüksek dağ doruklarından en alçak deniz kenarlarına kadar her yerde 
bulunurdu.Ancak bu ışınların özelliği gereği insanın üstündeki giysilerden geçmez, 
iskelet sistemindeki kemiklere de nüfuz etmezdi, Onun İçin insanlar bu ışınlardan 
yararlanmak için deniz kenarlarında giysilerini çıkartıp güneşin altında belli sürelerde 
kalmaları gerekirdi.
Ancak Beta ışınları farklı. Bu ışınlar 1500 metre  yükseklikten aşağıya inmez , fakat 
bütün canlıların vücutlarına, kemiklerine işler, bir nevi işin tedavisi görevi yapar.
Örneğin yaşamı yükseklerde geçen insanların esmer ve kızıl çehreli oluşlarının 
nedeni de buymuş.Örneğin Doğu Anadolu´da yaşayan insanlarımıza baktığımızda 
bunu daha açıkça görebiliriz.
Karadeniz´de ise yaz aylarında zamanını yaylarda geçirenler için de durum budur.
Gidin yaylaya, yani 1500 metrenin üstüne çıkın kendinizi yayla güneşine teslim edin,
ne romatizmanız kalır , ne sırt ağrılarınız.Fakat dikkat edin belli bir süreden fazla kalmayın ,  kalırsanız, kaş yaparken göz çıkarırsınız.Ben denedim,biliyorum.
Sonuç olarak güleç insanlarla , güneşli günler hep biri birine benzer, ikisinden de 
bezilmez.Yüzünüz hep gülsün.