ÖLÜM BİR KURTULUŞ MUDUR?

    ÖLÜM BİR KURTULUŞ MUDUR?

Her romanın konusu ayrı olsa da, topluma verdiği mesaj önemlidir.

                                   ÖLÜM BİR KURTULUŞ MUDUR? 

 

                            Her romanın konusu ayrı olsa da, topluma verdiği mesaj önemlidir. 

Toplumsal sorunları satır aralarına iliştiren yazarlar, toplumun sorunlarıyla ne denli ilgilendiklerini de, ortaya koymaktadır. 

                           Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın “Ölüm Bir Kurtuluş mudur?” adlı romanında ki karakterler, toplumun kanayan yarasına merhem olmak için el birliğiyle çalıştıklarına tanık olmaktayız.

                             Romanın her satırı okuyucuyu bir başka düşünceye sevk eder. Nüzhet Hulki bey  hastalarıyla yakından ilgilenir. Ancak Nüzhet Hulki bey’in  açtığı muayeneye hiç kimse uğramaz bu durumdan oldukça şikayetçi olan Nüzhet Hulki bey farklı yöntemlere baş vurur. Nüzhet Hulki bey, intihar etmek isteyen insanların, önce kendisiyle konuşmasını ister. Bunun için bir çok yayın organında konuyla alakalı olarak ilanlar verir. Muayenesinin kapısına da bir levha yaptrır. Muayenedeki telefon  gün geçtikçe çalmaya başlar. 

Herkesin sorunu ve derdi birbirinden oldukça farklıdır.

Nüzhet Hulki bey, hastalarıyla yaptığı telefon görüşmelerinden sonra onları muayenesine davet eder. Bazen de, çat kapı gelen hastaların sorunlarını dinler. Her birine çeşitli önerilerde bulunur. Para sızdırmak için gelenlerde yok değildi. 

Nüzhet Hulki bey, intihar etmek istediğini  söyleyen bir hastasına ne kadar önerilerde bulunduysa, hasta kabul etmez. Hulki bey; “ölmek istiyorsan sana bir şişe zehir hazırlayayım. Acısız, sorunsuz ölüme gidersin.” Der.

Hasta düşünür sonra kabul etmez. Çeşiti bahaneler uydurarak muayeneden çıkıp gider. 

                             Roman, gerek döneminde gerekse günümüzde tam olarak anlaşılamadığından okuyucular, gereken ilgiyi göstermedi. Çünkü romanı anlamak o kadar kolay değil. Yazar, okuyucuyu fazla düşünmez. Yazarın anlatmak istediği sadece olayları aktarabilmektir. Ancak iyi bir okuyucuyu yazarın anlatmak istediğini de, olayları da, rahatlıkla çözümleyebilmektedir.

                        Nüzhet Hulki beyin muayenesine gelen, Sami bey, dertli bir o kadar endişelidir. Kızının bir genci sevdiğini onunla evlenmek istediğini anlatır.  Sami bey kızını daha zengin biriyle evlendirmek istediğini de, anlatır. 

Nüzhet Hulki bey, kız hakkında bilgi almak ister. Sami bey, kızının kötü durumda olduğunu ve kimseyle görüşmediğini söyler. Kızının intihar etmek istediğini de, ayrıca beyan eder. 

Nüzhet Hulki bey, uzun uzun babayla konuşur. Daha sonra kızıyla konuşmak istediğini Sami bey söyler. 

Sami bey, bir gün sonra kızını doktor Hulki beyin muayenesine götürür. Hulki bey, genç kızla sohbet eder. Sonra kızın sevdiği genci odaya alır. Her iki gençle konuşur. Gençlerin birbirine olan sevgilerini ve saygılarını görür. Evlenmelerinde herhangi bir sakınca olmadığı kanısına varır. 

Ne var ki Sami bey, evlenmelerine asla izin vermeyeceğini söyler durur. Gençler, bunun üzerine birlikte intihar etmeye karar verir. Muayeneden birlikte çıkıp giderler. 

Nüzhet Hulki bey gençlerin arkasından birlikte çalıştığı intiharı engelleme, iki kişilik timi gönderir. 

Sami bey, kızının gittiğini görünce, fenalık geçirir. Doktordan yardım ister. 

Nüzhet Hulki bey, önlemini önceden aldığı için Sami beyden rahat olmasını ister. Kızını bir daha göremeyecek olması Sami beyi daha çok üzer. Sağ bulunmaları halinde evlenmelerine izin vereceğini de, sözlerine ilave eder. 

İntihardan kurtarma timi, uzun takipten sonra gençlerin denize atladığını görür. Her ikisini de kurtarmak için timde denize atlar. Çok geçmeden iki genç karaya sağ olarak çıkartılır. Kurtarma timi, Hulki beye hemen verir. Gençler, neden kurtarıldıklarını sorar. Ölmek istediklerini söyler. Kurtarma timi gençlere evlenmelerinde bir mani olmadığını Sami beyin izin verdiğini söyler. 

 

                        Nüzhet Hulki bey, aldığı uzun mektubu okuduktan sonra gönderenin imzasına bakar. “Halikoğlu Halik” birkaç kez ismi okuyarak, tekrarlar. Yazılanlar oldukça ilginç ve tutarsızdr. 

İntihar etmek isteyenlerin bir çoğu yaşadığı hayatın sıkıcılığından kurtulmak için o yolu tercih ettiğini söylese de, aslında ruh derinliklerinde yatan gerçekleri hiçbir zaman gün yüzüne çıkartmak istemez. 

Hulki bey, ısrarla çalan telefou kaldırır. Karşı taraftan bir kadın sesi, “Nüzhet Hulki bey, gelmenizi istiyorum. Kendisini odaya kilitledi. Elinde silah var. inihar edeceğini söylüyor. Lütfen çabu gelin.”

Hulki bey, tanımadığı sese karşılık, “intihar etmek isteyen kişiyi tanımıyorum. Siz kimsiniz?”

Kadın aynı heyecanla; “tanıyorsunuz. Kocamı çok iyi tanıyorsunuz. Halikoğlu Halik.” 

Hulki bey, hafızasını yoklar. Sonra mektubu hatırlar. Vakit kaybetmeden geleceğini söyler.

                  Hulki bey tarif edilen konağa gider. Kilitli kapıyı açtırmak için birkaç söz demesi yeterli olur. 

Halikoğlu Halik diğer ismiyle Adil bey kapıdan görünür. Nüzhet Hulki beyi inceler. Elindeki tabancayı doktora doğrultur.  

Doktor, silahın markasını sorunca, adam, ; “kendin bak.” Diyerek silahı doktora verir. 

Hulki bey, el çabukluğuyla, şarjörü çıkartır alır. 

Adil, silahı geri ister. Hiçbir şey anlamaz.  Sohbet sırasında Adil beyin oğlu, odaya girer. Baba oğul arasında tartışma çıkar. Baba oğul uyuşturucu kullandığından dediklerinin farkında değil. Hizmetçi Gülfem’i  alacağını söyleyen babaya kızan oğlu, Gülfem’i sevdiğini söyler. Gülfem ikisininde de hoşlanmaz. Gülfem’in sevdiği konağın uşağı Veysi’dir. 

Hulki bey, olayları  yatıştırmak ister. Babayı intihardan vazgeçirtir,konaktan  ayrılırken, Gülfem ve Veysi’yi, görür. Her iki genç birbirini sevdiklerini söyler. 

Bir gün konaktan birlikte kaçarlar. Hulki bey, kurtarma timini gençleri bulmaları talimatıını verir. Kurtarma timi iz sürer, araştırma yapar ancak gençlere ulaşamaz.  Sonra bir görgü tanıdığından iki gencin intihar ettiğini öğrenirler. 

                             Okuyucu roman satırlarında gezinirken, konuyu hafızasında defalarca canlandırır. Birbirlerine benzemeyen konular okuyucu, farklı hayallere sürükler.

                             Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın  “Hakka Sığındık”  romanı fakirliğin, salgın hastalığın, cehaletin, kol gezdiği dönemde yazılması, olayları içinden çıkılmaz hale sokmaktadır. Yazar, ustalıkla her işin üstesinden rahatlıkla gelir. 

 

 

                                                       HAKKA SIĞINDIK

                             Salgın hastalık insanları tek tek hayattan kopartırken zengin konaklarda, her türlü eğlencenin ve yiyeceğin bolluğu yaşanmakta. 

Fakirlik bir çok ailenin boynunu bükerken, Hafız İshak efendiyle, Hacı Frehat’ın evinde bolluk had safhada. Kapı komşuları açlıktan ölürken, onlar her tülrü tatlıyı pişirterek  sofralarında yerler.      

Kuru ekmeğe muhtaç aileler,  tatlıların yemeklerin kokusunu aldıkça, içleri geçer bir dilim olsa da yesek hayalini kurarlar.

Hafız İshak Efendi, aldığı mektubu Hacı Ferhat’a gösterir. Birlikte mektubu okurlar. 

Mektupta Hafız İshak’ın önce torunu sonra gelini sonra da, oğlunun öleceği yazmaktadır. Üç yüz altının verilen adrese getirilmemesi halinde üç kişinin salgın hastalıktan sırayla öleceği yazılmakta. 

Hacı Ferhat ehemmiyet vermeyip, dolandırıcılık işi olduğunu söyler. Ancak mektubun Abdal Veli hazretleri imzasıyla geldiği Hafız İshak’ı düşündürmektedir. 

Hacı Ferhat, ehemmiyet verilmemesi gerektiren bir konu olduğunu defalarca söyler.

                      Hafız İshak’ın torunu hastalanır, çok geçmeden ölür. Bu sefer gelini hastalanır, çok geçmeden gelin de ölür. Hafız İshak, korkuya kapılır. Oğlu da, çok geçmeden hastalanır ve ölür. 

Üç cenaze kısa aralıklarla konaktan çıkınca, Hafız İshak, Hacı Ferhat’a gider. Yanlış karar aldıklarını söyler. Üç yüz altını vermediğine pişman olur. 

İki adam konuşurken, postacı Hacı Ferhat’a bir zarf uzatır.  Mektup, Abdal Veli hazretlerinden gelmişti. Zarfı merakla açan Hacı Ferhat, satırları sesli okur. 

Salgın hastalıktan önce büyük kızının sonra küçük kızının öleceğini konaktan beş cenaze çıkacağı yazılmaktadır.  Beş yüz altının verilen adrese yirmi dört saat içerisinde getirilmezse, vakaların gerçekleşeği de, ayrıca yazılmaktadır. 

 

Hacı Ferhat, arkadaşı Hafız İshak’a yalvaran gözlerle bakar.

Hafız İshak, ben yaptım sen yapma der gibi arkadaşına bakar. İki adam, kafa kafaya vererek, konuyu çözümlemeye çalışır. 

Altınları Abdal Veli hazretlerine kimin getireceğini düşünürler. Sonunda Hacı Ferhat’ın arkadaşı Hacı Hurşit’te karar kılarlar.           

Konağın arabası hazırlatılır. Vakit kaybetmeden Hacı Hurşit’i evinden alıp, konağa getirilmesi talimatı arabacıya verilir. 

Arabacı aldığı talimatla, verilen adrese gidip, Hacı Hurşit’i alıp konağa getirir. 

Hacı Ferhat ve Hafız İshak olan biteni Hacı Hurşit’e anlatır. Üç adam, kendilerine göre plan yapar.   

Hava karardıktan sonra Hacı Hurşit, arabacı Osman ve uşak Ferhat yola çıkar. 

Hacı Hurşit , arabanın arka koltuklarına kurulur. Yol boyu tespih çekip, geçtiği mezarlara dua eder. Mektupta yazılan virahaneye Abdal Veli hazertlerinin mekanına varırlar. Etraf sessiz ve kimsesizdir. Hacı Hurşit arabadan iner, emin adımlarla yürür. 

Arabacı ve Uşak, yaşlı adamın cinlerle konuştuğunu ve büyük hazineyi almak için geldiğini aralarında konuşur. Arabacı Hacı Hurşit’i takip etmek ister. Uşak kendisinin takip etmesinin daha doğru olacağını söyler. Arabacı uşağı ikna eder. Ve ona cinleri kovması için bir dua öğretir ve gider. 

 

Uşak Ferhat arabada kalır. Etraf sessiz ve karanlık olduğundan uşak tiksinir. Aklına cinleri getirir ve daha da korkar. Karşısında iki gölge görür. Cin duasını yapar fakat gölgeler kaybolmaz. Arkadan bir el omuzuna dokunur. Uşak Ferhat çırpınır. Gelenler, uşağı neyi var 

neyi yok alır. Uşağı da, sıkıca bağlayıp, arabayı alıp gider. Uşak Ferhat neye uğradığını anlamaz. 

Hacı Hurşit, Abdal Veli Hazretlerinin mekanına girer. Karanlıkta iki kişinin sarmaş dolaş olduğunu fark eder. Ancak onların melek olduğu kanısına varır. Bir ses duyar. Şimşek çaktığını düşünerek ilerler. Tarif edilen zembile altınları koyar. 

İki uzun boylu adamı Hacı Hurşit’i kucağına alarak dışarıya çıkmasını sağlar. Hacı Hurşit kendinden geçer. 

Uşak Ferhat, iç çamaşarıyla kaldığından soğuktan üşür. Sıkıca bağlandığından hareket edemez. Yuvarlanarak, Hacı Hurşit’le arabacı Osman’ı arar. Belli bir yere gelince bağırır. Çok geçmeden Hacı Hurşit ve arabacı Osman uşağın yanına gelir. 

Uşak Ferhat’ın iplerini arabacı Osman çözer. Onlarda uşak Ferhat’la aynı kaderi paylaşıp, soyuldular. Her üçü de iç çamaşırlarıyla kalmıştır.

Hacı Hurşit, korkudan yürüyemez duruma geldiğinden arabacı Osman ve uşak Ferhat, dönüşümlü olarak taşır. Konağa her üçü de bitkin olarak gelir. 

Hacı Ferhat ve Hafız İshak, heyeacanla onları karşılar. Soğuktan ve açlıktan bitkin düşen üç kazazadeyi hamama götürürler. Daha sonra her üçünü de ayrı ayrı dinleyip, olan biteni öğrenirler. 

Hacı Ferhat’ın damadı hırsızlık olayını çözmek için komiseri arar. Çok geçmeden konağın arabası ve çalınan eşyalar bulunur. 

 

Komiser hırsızları bulmak için büyük çaba sarf eder. Mektupların kimin gönderdiğini bir türlü bulamaz.  Konaktan birkaç kez yazılan mektupları Abdal Veli hazretlerinden cevap gelmesine rağmen komiser postaya kimin gönderdiğini bulamaz.

Abdal  Velinin mekanına gider, araştırma yapar yine bir şey  bulamaz. Hiçbir iz yoktur. Abdal Veli habersiz kendi aleminde yaşam sümektedir.

                     Bir gün komiserin odasına giren bir adam, kendisinin yazar olduğunu söyler. Sonra da, komiserin üzerinde durup çözemediği konuyu anlatır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar bu romanda, toplumsal sorunların ne boyutta olduğunu, hangi mecraya doğru aktığını görüp, kaleme almıştır. İnsanların  ne denli güçsüz ve zavallı olduğunun altını çizerken, zenginlik ve fakirliğin altındaki uçurumu gözler önüne sermiştir. 

“Hakka Sığındık” adlı romanda, kişi ve kişilerin nereye değer verdiğini anlatırken; hastalığın, paranın, cehaletin  insanlar üzerindeki etkisini bir kez daha okuyucunun, gözleri önüne serer.

                                                                       

 

                                                                                     FATMA KARAHASANOĞLU