NENE HATUN KİMDİR?
Erzurum’un kuzeydoğusundaki kent merkezine 25 kilometre mesafede yer alan Çeperli köyünde doğan Nene Hatun, 16 yaşındayken Erzurumlu Mehmet Efendi ile evlenerek Erzurum Taşmescit Mahallesi’ne gelin gitti.
Kahraman Türk kadını Nene Hatun, Osmanlı tarihinin “93 Harbi” olarak adlandırılan en önemli savaşlarından 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşına 22 yaşında gencecik bir kadın olmasına rağmen “Bu bebeği bana Allah verdi, ona Allah bakar” diyerek bebeğini beşikte bırakıp Erzurum halkıyla cepheye koştu.
93 Harbi’nde savunma için Erzurum’a çekilen Osmanlı kuvvetleri Aziziye tabyalarında Nene Hatun’un ahaliyi teşvikiyle büyük bir mukavemet örneği ortaya koydular.
Cumhuriyet döneminde “Kırkgöz” soyadını alan Nene Hatun’un dördü erkek, ikisi kız altı çocuğu dünyaya geldi.
Genç yaşta gösterdiği büyük kahramanlıkla gönüllerde taht kuran, Türk kadınının kahramanlığının simgesi olan Nene Hatun’un bugün de dillerden düşmeyen bu cesareti nesilden nesle aktarılıyor.
Kahraman Türk kadını Nene Hatun, hayatının son günlerinde 8 Mayıs 1955’te “yılın annesi” seçildi.
Nene Hatun'un Kabri Aziziye Tabyaları’nda
İlk çocuğu Nazım’ı ve sonradan doğan iki oğlunu 1. Dünya Savaşı’nda şehit veren Nene Hatun, yakalandığı soğuk algınlığı ve zatürre nedeniyle kaldırıldığı Numune Hastanesinde 22 Mayıs 1955’te vefat etti. Aziziye Tabyaları’na defnedildi.
Nene Hatun'un, Erzurum'un Yakutiye ilçesi Nene Hatun Tarihi Milli Parkı'nda bulunan Aziziye Tabyaları'ndaki mezarı, her yıl çok sayıda yerli ve yabancı turist tarafından ziyaret ediliyor.
Ruhu şad, mekânı cennet olsun.
***
HAKİKİ DERVİŞ
Bir pâdişahın çocuğu hastalandı. Ellerinden geleni yaptıkları halde, bütün hekimler çaresiz kaldı. Padişah ellerini açıp:
"-Ya Rabbi, çocuğum şifâ bulursa, ülkemde yaşayan dervişlere şu kadar akçe sadaka vereceğim." diye adakta bulundu.
Haftalar sonra Padişahın çocuğu iyileşti. O da adağını yerine getirmeye niyet ederek akçeleri keselere koydu.
Vezirini çağırarak:
"-Al, bu keselerin içinde ne kadar akçe varsa, zâhidlere dağıt!.." dedi.
Vezir, aklı başında kurnaz biri idi. Keseleri aldı, akşama kadar dolaştı. Akşam olunca geldi. Keseyi öptü, pâdişahın önüne bıraktı ve:
"-O kadar aradığım hâlde hiçbir zâhid bulamadım, kimseye bir akçe veremedim." dedi.
Pâdişah:
"-Bu nasıl iş, nasıl söz!.." dedi. "Ben biliyorum ki; bu şehirde dört yüz zâhid var!.."
Vezir:
"-Ey cihan pâdişahı! Zâhid olan para almıyor, almak isteyen ise, zâhid değildir." dedi.
Pâdişah güldü. Orada bulunanlara dönerek şöyle dedi:
"-Benim, vakitlerini Allâh'a ibâdete hasreden, Dünya'dan el etek çeken bu insanlar hakkında ne kadar muhabbetim varsa, bu yaramazın da o kadar düşmanlık ve inkârı vardır. Bununla beraber o haklıdır. Bir zâhid akçe, lira alırsa; git ondan daha zâhid birisini tedârik eyle."
Derler ki, dervişlerin yolu on esastan ibarettir ki: "Zikir, şükür, hizmet, tâat, başkasını kendisine tercih, kanâat, tevhid, tevekkül, teslim, tahammüldür. "
***Formun Üstü
SELAM VERMEK
Bir gün Hz.Ömer (r.a) Hz.Ebubekir (r.a)'ı Peygamber efendimize şikayet eder
ve der ki;
Ebubekir (r.a) benim yanımdan geçiyor fakat bana selam vermeyip benim kendisine selam vermemi bekliyor.
Allahın Resul'ü Aleyhisselâtü vesselâm
Hz. Ebubekir geldiğinde Hz.Ömer'e neden bu şekilde davrandığının sebebini sorar,
Hz.Ebubekir der ki;
Ya Resulullah seni şöyle derken duydum
"Kim ki Müslüman kardeşine selam vermede acele ederse Allah cennette onun için bir köşk bina eder. Bende istedim ki bu köşk Hz.Ömer'in olsun.”
******
HZ. ALİ VE KOMŞUSU
Hz. Ali’nin Allah’a inanmayan bir komşusu vardı. Komşusu Hz. Ali’yi Allah’a inandığı için küçümsemeye çalışırdı.
Günlerden bir gün, komşusu Hz. Ali’yi durdurdu:
... Ey Ali..! Sen Allah’a ve ahiret gününe inanıyor, bu dünyada yaptıklarının ahirette hesabını vereceğini düşünüyorsun. Bu yüzden dünya hayatının zevklerini yaşayamıyorsun… ... Bir de bana bak, Allah’a ve ahiret gününe inanmadığım için öldükten sonra hesap vereceğimi de düşünmüyorum. O yüzden canımın her istediğini dilediğince yapabiliyorum.
Ne dersin sen mi mutlusun, ben mi mutluyum..? Diye sordu.
Hz. Ali, inançsız komşunun sözlerine güldü.
-Komşum..! Sen Allah’a ve ahiret gününe inanmıyor, öldükten sonra dirilmeyi kabul etmiyorsun. Cenneti ve cehennemi yok sayıyorsun.
Eğer senin dediğin gibi ahiret hayatı yoksa, ölen her insan toprak olup gidecekse ben de toprak olup giderim.
Fakat eğer benim inandığım gibi ahiret varsa, insanlar öldükten sonra dirilecek ve dünyadayken yaptıklarının hesabını verecekse işte o zaman sen ne yapacaksın..? Cehennemin sonsuz azabına nasıl dayanacaksın..?
Bu durumda senin kaybın mı benim kaybım mı daha önemli olur, düşünmek gerekmez mi..?
Komşusu, Hz. Ali’nin bu cevabı karşısında irkilir. Kendi kendine söylenir: “Dilediğimce yaşayıp dünyada mutlu olduğumu zannedebilirim, ya ahiret varsa, o zaman halim ne olur..?”
Diye derin düşüncelere dalar.
Sonunda inanmaktan başka çare göremez. Kelime-i Şehâdeti getirerek Müslüman olur. Hayatında ahirette utanmayacağı işler yapmaya çalışır. Kendisi gibi birçok inançsızın Müslüman olmasına sebep olur.
****
İYİLİK VE KÖTÜLÜK
Hz. Muhammed'e sormuşlar:
“Ali'yi neden bu kadar çok seversin diye... Ey Resulullah! Neden herkesten çok Ali' yi seversin?
Peygamber Efendimiz: “Neden çok sevdiğimi anlatayım mı ?”
-Anlat derler,
Peygamber Efendimiz sorar: “Sizlere sormak isterim; birisi size kötülük yapsa ne yaparsınız?
-İyilik yaparız efendim derler...
Peygamber Efendimiz : “Yine kötülük yaparsa?”
-Yine iyilik yaparız.
-Soruyu tekrar eder;
“Yine kötülüğüne devam ederse?”
Cevap verirler:-Düşünürüz efendim derler.
Peygamber Efendimiz : “Çağırın Ali'yi diye buyurur.”
İmam Ali gelir,
Peygamber Efendimiz İmam Ali' ye sorar; “Ya Ali! birisi sana kötülük yaparsa sen ne yaparsın?”
Cevap verir Şah-ı Merdan ; “İyilik yaparım”, der.
Peygamber Efendimiz 7 kez tekrar eder.
İmam Ali de 7 kez "iyilik yaparım" der.
Son defa sorunca da o iyilikler Şahı şu mükemmel cevabı verir;
-Ya Resulullah! Kötülük yapan kötülüğünden usanmıyorsa,
ben iyilik yapmaktan niye usanayım ki” der.
Peygamber soru soranlara döner ve
"Ali'yi neden çok sevdiğimi anladınız mı" der...
Alıntıdır