EVLERE ŞENLİK KAYNANAM NASIL KUDURDU

 EVLERE ŞENLİK KAYNANAM NASIL KUDURDU

Toplumun değer yargılarını hiçe sayarak, kendine özgü yaşantı kurmaya çalışanların önce kendisine daha sonra çevresine nasıl zarar verdiği ortadadır.

                           EVLERE ŞENLİK KAYNANAM NASIL KUDURDU

 

                Toplumun değer yargılarını hiçe sayarak, kendine özgü yaşantı kurmaya çalışanların önce kendisine daha sonra çevresine nasıl zarar verdiği ortadadır. 

Özellikle ekonomi yönden kendini  güçlü görenlerin  nasıl bir ahlak çöküntüsü içinde olduğu da, bir gerçektir. 

                 Hüseyin Rahmi, Türk edebiyatında en çalışkan en verimli yazar olarak yerini aldı. Birbirinden değişik konularla roman, tiyatro, hikaye yazarak okuyucuyu zaman tünelinden geçirmesini bildi. 

Ele aldığı konular da, toplumsal bozuklukları ve batıl inançları mizahi bir dille eleştirerek bilimin ışığında hareket etmenin gerekliliğini vurgulamıştır.

Her okuyucu, yazarın, yazdığı eserlerde ne demek istediğini anlamak için iyi bir eğitime sahip olması gerekir. 

Hüseyin Rahmi, mesajlarını satır aralarında doğrudan vererek, toplumun bilinçlenmesine ön ayak olmak istemiştir. Gürpınar yaşadığı dönemin çarpıklığını, usta kalemiyle dile getirirken, kahramanlarına ayrı ayrı rol vermiştir. 

Falcılardan, üfürükçülerden medet ummanın bilgiyle kültürle bağdaşlaştırılamayacak kadar cehaletin kol gezdiği sokakları insan beyninde bıraktığı izleri, yine usta kalemiyle okuyucunun gözler önüne sermiştir. 

Yaşam koşulları her ne olursa olsun, bir insan iffetini kaybetmemeli. Ahlak yönünden yoksun olmamalı. Herkes dengi, dengine yaşam sürerse, açgözlülere kurnazlara yaşam hakkı tanınmamış olur. 

Hal böyle iken kendinden yaşça küçük  olanlarla ilişki kuranların, sonu her zaman hüsran olur. Bu hüsranlık sadece o kişiyi etkilemez. Yakınlarını, toplumu da yaralar. 

                    “Evlere Şenlik Kaynanam Nasıl Kudurdu?” adlı roman birçok konuyu bünyesinde, barındırırken karakterler yaşam şartları ayrıntısıyla anlatılmıştır. 

Makbule, kızı Vehibe damadı Osman Zihni  ve oğlu Ali’yle konakta yaşamaktadır. 

Yıllar önce dul kalan Makbule, kocasının sadece kendisine bıraktığı servetle gününü, gün etmeye başlar. Genç avukat Vassaf’ı sık sık konağa davet eder. Bu davetler daha sonra eğlenceye dönüşür. Yirmi beş yaşındaki avukat Vassaf’la, altmış beş yaşında ki, Makbule arasındaki aşk konaktakileri daha doğrusu  ailesini rahatsız eder. Vassaf servet avcısıdır.  

Makbule, yaşı başına bakmadan on  beşlik genç kız gibi süslenip boyanır. Canlı, renkli giysilerle saatlerce ayna karşısında kendini seyreder. Genç aşığı Vassaf’ı bekler. 

Makbule’nin hareketlerinden rahatsız olan Vehibe, her daim kocasıyla, annesinin düştüğü bu durum hakkında çareler arar. 

Makbule, gece geç saatlere kadar, genç aşığı Vassaf’la odaya kapanır, ut çalıp şarkı söyler. Rahatsız edilmemeleri içinde; kırk beş yaşındaki sadık hizmetçisi Azmiye’yi de, kapı dışında bekletir. 

Vassaf, yaşlı aşığından her defasında para kopartarak, iki fahişeye yedirir. Makbule, genç aşığının bu yüzünü görmek istemez. Neyi var neyi yok hepsini bu servet avcısına yedirmeye kararlıdır. 

Vehibe, annesinin düştüğü duruma üzülse de, elinden fazla bir şey gelmez. Eşi Osman Zihni ve kardeşi Ali’yle istişare yapar. Konu annesine aktarıldığında kadın şiddetle karşı çıkarak, her birini konaktan kovmakla tehdit eder. 

Vassaf gün  geçtikçe konaktaki ziyaretlerini uzun tutmaya başlar. Konuyu nikahlanmaya kadar taşır.

Makbule, genç aşığıyla nikahlanacağı için genç kızlar gibi sevinirken; oğlu, kızı, damadı endişelenir. Annelerini nikahtan vazgeçirmek için bir çok plan yaparlar.  Mahallenin imamıyla muhtarıyla konuşup, annelerine nikah yapmamalarını ister. 

Bir gece Makbule, genç aşığıyla eğlence yaşarken, oğlu Ali, sarhoş halde annesinin oda kapısının önüne gider. 

Sadık hizmetçi Azmiye, Ali’yi içeriye göndermez.  Aralarında, münakaşa başlar.  Yirmi beş yaşındaki Ali, ağza gelmeyecek sözler sarf eder. Azmiye’de aynı karşılığı verir. 

Annesinin kendisiyle aynı yaşta biriyle odada kapanmasını kabul edemez. Bağırıp çağırır. Oda kapısı açılır. Vassaf ve Makbule görünür. 

Ali silah çekse de, eniştesi silahın yönünü değiştirip, kurşun duvara saplanır. 

Makbule, oğluna kin ve nefretle bakar. Aynı karşılığı da, oğlundan görür. 

Konak, içerisinde bunlar yaşanırken, enişte beyin beklenmedik kardeşi gelir. Boksör olan Osman Semih, Vassaf’ı kolundan tutup, sokağa atıp, beline bir tekme indirir. 

Makbule, bu olaydan sonra kızına, oğluna, damadına daha da kinlenir. Servetinden bir kuruş vermeyeceğini hepsini genç aşığıyla, yiyeceğini söyler.  

Bu olaydan sonra Makbule ile Vassaf yine görüşür. Ancak daha tedbirli olurlar. 

Vehibe, annesiyle Vassaf’ı ayırmak için öğrendiği bir büyüce gitmeye karar verir. Kocası inanmadığını söyleyip, karşı çıksa da, Vehibe’yi vazgeçiremez. 

Karı koca, bir gün falcıya gitmek için konaktan çıkar. Adres sora sora Kadir hocanın evini bulurlar.

Vehibe,ne için geldiklerini Kadir hocaya anlatır. Hoca, kendine göre bir şeyler yazıp çizer. Etrafına  üfler. Taş, kurban, domuz kılı derken, karı kocanın parasını alır. 

Hocanın dediklerini harfiyen yerine getirirler. Bu arada Makbule ile genç aşığı başka bir mahallenin imamından nikah günü almıştır. 

Vehibe ile kocası Kadir hocanın yaptığı büyünün sonuçlarını beklerler. Ancak hiçbir ilerleme olmadığını görürler. 

Ali, kendine göre, plan yapar. Planından kimseye söz etmez. Bir gün konağa hasta olarak gelir. Odasına taşırlar. Enişte bey, Ali’ye doktor çağırtmak ister. Ancak Ali arkadaşından başka doktor istemediğini söyler. Çok geçmeden doktor Cafer gelir. Ali’nin ağır hasta olduğunu söyleyip, iki iğne hazırlar. 

Ali sürekli annesini sayıklar. Bir kaç kez Makbule’ye oğlunun, ölüm döşeğinde olduğu haberi gönderilse de, Makbule oralı olmaz. 

Doktor Cafer, durumu daha iyi izah etmek için Makbule’nin odasına gider. Ve Ali’nin son nefesini vermek üzere olduğunu anne şefkatini esirgememesini, söyler.

Makbule, oğlunun odasına girer. Ölü gibi yatan Ali annesini görünce gözlerini açar. Makbule, yanına yaklaşır. Ana oğul sarılır. Bir müddet sonra Makbule bağırır. 

 Ali annesini boğazından ısırıp, bırakmaz. Odadakiler Ali’yi annesinden zor ayırır. 

Makbule’nin boğazı kanar, doktor Cafer pansuman  yapar.

                      Ali, konağa yine sarhoş gelir. Eniştesiyle karşılaşır. Annesinin birkaç gün ömrü kaldığını söyler. Enişte bey, kayınvalidesinin genç aşığıyla odada eğlendiğini söylese de, Ali umursamaz. Birkaç gün ömrü kalan kadının eğlenmesinde mazur görmemelerini ister.

Ali, iki gün sonra annesinin nikahlanmadan önce kuduracağını söyler. Çünkü  kuduz köpek tarafından ısırıldığını, kuduracağını söyleyip odasına kapanır. 

Makbule, oğluna daha da, hiddetlenir. Genç aşığı Vassaf konaktan kaçar. 

Ali de, kudurma belirtileri görülür. Annesinde de, görüneceğini söyler. 

Makbule’nin sadık hizmetçisi Azmiye, korkudan konağı terk eder.

Makbule sinirleri krizleri geçirir. Ve konaktan kaçar.  Enişte bey, Ali’nin odasına girdiğinde doktor Cafer’le birlikte yemek yediklerini görür. Önce şaşırır sonra kayınvalidesinin kaçtığını söyler. Uşaklar, görevlendirilir. Mahalle bekçisi de, görevliler arasındadır. Olaya çok geçmeden polis dahil olur. 

Makbule kendisinden kaçan genç aşığı Vassaf’ı ısırmak için ofisine gider. Ve ısırır.

Olay karakola intikal eder.  Konağa gelen iki polis memuru  Ali, doktor ve enişte beyi karakola götürür. 

Vassaf, yanağı bantlı, oturmaktadır. Makbule, ayrı bir odada tutulmaktadır. Doktor Cafer, kendini tanıttıktan sonra kudurma vakasının olduğunu ancak bu kudurmanın maneviyat boşluğundan gelen bir kudurmadır. Makbule’nin Vassaf’la yapacağı nikahı engellemek için oğlu Ali’nin planladığı bir tuzaktır. 

Makbule tutulduğu odadan alınır. Vassaf, nikahlanacaklarını inkar eder. Doktoru yalanlar.  Konağa sadece Makbule’nin avukatı olarak gittiğini söyler. Yaşlı bir kadınla ne diye nikah yapacağını söyler.

Makbule genç aşığının ağzından duyduğu kelimelere kızar. Ve o anda Vassaf’ın servet avcısı olduğunu anlar.   

                  Makbule, iki ay sonra başka yanlış ilişki kurmasın diye elli yaşında bir adamla nikahlarlar. Ali’de sevdiği kızla evlenir. Makbule, her daim kocasından şikayet eder. 

 

                                                                  DUYGU KARAHASANOĞLU