DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ 

   DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ 

Maviş’in onuncu yaş günüydü

                     

                       DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ   

 

   Maviş’in onuncu yaş günüydü. Evin bahçesi sandalye ve masalarla donatılmıştı. On beş masanın da beyaz örtüsü aynıydı. Masaları birbirinden ayırt etmek olanaksızdı. Yeşil otların üzerinde motif gibi duran masalar konuklarını kabul etmek için sabırsızdı. 
Maviş’in onuncu yaş gününü simgeleyen on katlı yaş pasta, iki garson tarafından bahçenin tek kişilik masanın üzerine bırakıldı. Pastanın her katında Maviş’in resmi vardı. Meyveler arasında yüzü daha da, güzel görünüyordu. Kocaman bal rengi gözleri, siyah kakülü saçları alnını örtüyordu. 
Yaş pastanın kenarları dantel gibi büzgülüydü. Görenlerin  iştahın kabartacak cinstendi. Etrafa yaydığı koku, konukların bir an önce yerlerini almaların sağladı. Altışar kişilik  masaların tamamı doldu. Konuklar evin sevimli kızı Maviş’i bekliyordu. 
        Maviş, adı gibi mavi tülden bir elbise giymişti. Kollarını dışarıda bırakan elbise, Maviş’e çok yakışmıştı. Saçlarını mavi çiçeklerle süslemişti. Siyah saçlarının arasından çıkan mavi papatyalar beyaz yanaklarını daha da, beyaz gösterdi. 
Maviş’in annesi Yıldız, kızının elbisesinin aynısından giymişti. Yıldız’ın gözleri mavi elbiseyle uyum içerirsindeydi. Kocaman gül, göğsünün ortasına yerleştirilmişti. Kırmızı gül, kızıyla arasında ki, farkı belirliyordu. 
Anne kızın bahçeye girişiyle başlayan müzik, her yanı çınlattı. Çalgının ritmine ayak uyduran gece kuşları kendi şarkılarını söylemeye başladı. Gökyüzü siyah paltosunu giymişti. Ancak parıldayan yıldızlar, siyah örtüye işlenmiş altın boncuk gibiydi. Her yana yayılmıştı. Gözün alabildiği uçsuz bucaksızdılar. 
        Maviş pastanın başına geldi. Pastayı baştan aşağı süzdü. Katlardaki resmi çok hoşuna gitti. Annesine dönerek, 
     “bu fikir senin miydi ? N e kadar güzel oldu. Teşekkür ederim.” 
Yıldız, keyifle gülümsedi. Kızına pasta bıçağını uzatarak, 
     “Maviş !Konuklar, hepimiz seni bekliyoruz. Mumlarını üfle doğum günü partin başlasın.” 
Küçük kız, mumları söndürdükten sonra özenle üst kattan başlayarak, en alt kattaki pastayı kesti. Bahçedeki konuklar, aynı anda el çırparak, Maviş’in doğum gününü kutladı. Maviş garsonların yardımıyla yüzünü simgeleyen çikolatalı pastayı konuklara servis yaptı. Maviş’in yeni yaşını kutlayan konuklar, Maviş’in hediyelerini özel doğum günü hediyeleri yazılan kutuya bıraktı. 
Maviş babasının hediyesini çok merak etti. Babası Vefa, her yıl kızına değişik hediye almayı adet edinmişti. Maviş’e hayvan sevgisini aşılamak için doğum günlerinde kızının bakabileceği bir hayvan hediye ederdi. 
Vefa kızının huyunu bildiğinden, bir önceki yılın hediyesini veremezdi. Bir yıl önce hediye ettiği kaplumbağa iki ay yaşayabilmişti. Maviş üzerine sıcak su dökerek, ölümüne neden olmuştu. İki yıl öncede balıkları benzer bir şekilde susuz bırakarak, öldürmüştü. Tavşanını çok sevmesine rağmen bahçede ki su kuyusuna atmıştı. Küçük kangal köpeği küvette yıkarken boğulmasını engelleyememişti. İki tane civciv beşinci yaş günü hediyesiydi. Civcivlerde Maviş’in elleri arasında uzun ömürlü olamamıştı. Dört yaşında hediye edilen panda oyuncak ayıyı keserek çöpe atmıştı. Üç yaşında hediye edilen oyuncak fil yavrusunu da, sobaya atarak yakmıştı. 
        Maviş, babasının getirdiği hediye görmek için sabırsızlandı. Vefa’da vermemem için büyük çaba sarf etti.

Yıldız, oturduğu sandalyeyi geri iterek, ayağa kalktı. Önce kocasına, sonra kızına baktı. İkisinin de, komik haline güldü. 

“Vefa, eğleniyor musun ? Kızın hediyesinin vermeye, hiç niyetli değilsin.”

Vefa, eşine göz kırparak,

 “vereceğim de, bu hediyenin ne kadar yaşayacağını hesap ediyordum.

Biliyorsun Maviş, diğer hayvanlara çok güzel bakmıştı !” 
ikisi de gülüştü. 
        Maviş sağa dönerek, babasının arkasında ki, hediyeyi görmeye çalıştı. Fakat bir türlü başarılı olamadı. Babasına yalvaran gözlerle vermesini söyledi. Vefa kararlıydı. Bu yıl hediyeyi nazlanarak verecekti. 

Maviş’in tüm ısrarlarına rağmen görebildiği tek şey kutunun büyük ve mavi kurdeleyle sarılmış olmasıydı. Başka bir şey göremedi. 
Vefa yaptığı işten büyük keyif alarak Maviş’e, 

“sence bunun içinde ne olabilir ? Tahmin et bakalım. Üç hak veriyorum.” 
Maviş, kutunun büyüklüğüne bakarak,

“kocaman bir köpek.”

 Babası hayır anlamında başını sallayarak, iki hakkı olduğunu hatırlattı. Maviş,

“bence, kocaman su kaplumbağası. Evet evet buldum.  Bana kaplumbağa aldın.” 

Vefa yine başını hayır anlamında sallayınca, Maviş, 

“o kutunun içerisinde hiçbir şey yok. Beni kandırıyorsun. Hayvanları ne kadar sevip sevmediğimi ölçmeye çalışıyorsun.

     “yine bilemedin. Hala bir hakkın var. Söyleyebilirsin. Sence başka ne olabilir?” 
Maviş düşündü, düşündü…

 “buldum, o kutunun içinde kirpi var. Dikenli kirpi var, öyle değil mi?”

Babası gülmeye başladı. Gülmesini bitiremediğinden hakkının da sona erdiğini diyemedi. 

         Maviş annesine, 

            “babama söyle. O kutunun içinde ne varsa, ya söylesin yada kutuyu önüme boşaltsın.”

Yıldız kızın sözlerini doğru bularak, 

      “Vefa, yeter ! Kutuyu Maviş’e ver.”

Yıldız’ın sesi endişeli ve gergin çıktı. Vefa, arkasında sakladığı kutuyu konuklarında görebileceği şekilde Maviş’in önüne koydu. 

Maviş, kutuyu gözlerini kırpmadan inceledi. Mavi gözlerini olduğundan daha çok açarak, mavi kurdelayı usulca çekti. Kurdela süzülerek, bir anda Maviş’in parmakları arasında kaldı. Aralıklı duran kutunun içerisine baktı. Bir şey göremedi. Ne olduğunu anlamak için kutunun iki kenarını kırdı. Siyah tüylü bir şey olduğunu anlamakta gecikmedi. Elini kutunun içerisine soktu. Mırıltı çıkartarak, dışarı fırlayan maymun Maviş’in kucağına atladı. 

Maviş, kucağına atlayan yaratığa baktı. Maymun kocaman siyah gözlerini Maviş’e kilitledi. Maviş’in kim olduğunu anlamaya çalıştı. Maviş kucağında duran maymunu yere atmak istedi. İçinden bir his atmaması gerektiğini söyledi. Maymun uzun kollarını kızın boynuna doladı. Maviş, babasını zor da olsa gördü. Maymunun siyah başı kızın ağzını, burnunu örttü. Maviş, ilgiden hoşlandı. Fakat maymunun hoşlanıp, hoşlanmadığını merak etti. Konuklar hep bir ağızdan,

      “ne kadar yakışıyorsunuz. Hiç ayrılmayın.”

Söyledi. Maviş, onarlında desteğiyle maymunun sevgisinden emin oldu. Boynuna dolanan kollardan kurtulmak istemedi. Maymunu belinden kavradı. İyice sıktı. Maymun yeni sahibini, Maviş maymunu çok sevdi. 

         Yaş günü partisinin konukları birer ikişer gitmeye başladı. Maviş’in gözü maymunundan başka kimseyi görmedi. Konuklarını bile yolcu etmedi. Maymuna masada ne varsa  ; yaş pastadan, kavrulmuş fındıktan, fıstıktan, patates cipsinden, muzlardan yedirdi. Ay çekirdeklerini de, maymunun avcunun içine koydu. 

         Maviş, maymundan uzaklaşarak annensinin  yanına gitti. Yıldız, konuklarını yolcu edip, tekrar görüşme dileğinde bulundu. Maviş, gidenlerin arkasından bakarak,

      “anne, babamın hediyesi sence de güzel değil mi ? Bizi sevecek mi ?”

Yıldız gülerek,

      “merak etme sever. Sevmezse ne yapacağını bilirsin.”

      “anlamadım ? Beni sevmiyor mu ? Nereden analdın ? yaş pasta, fındık, muz kendi ellerimle yedirdim.”

Deyince Yıldız olayın seyrini anlamakta fazla gecikmedi. Kızının daha fazla üzülmemesi için elini uzatıp, tutmasını istedi. 

Maviş, uzanan eli tuttu. Birlikte masanın başında oturan maymunun yanına gitti. Maymun hayatından memnun, çekirdeklerini yiyip, kabuklarını gelişi güzel öteye beriye atıyordu. 

 

Maviş, maymunun kuyruğunu sallayarak, 

      “anne buna bir ad lazım. İsmi ne olsun?”         

Yıldız, biraz düşündü. Fakat bulamadı. Maviş, ısrar edince, 

      “bilemiyorum. Maymun sana hediye edildi. Adını sen vermen daha doğru olur.”

Maviş, doğru anlamında başını salladıktan sonra,

      “ben bir isim buldum. Ama gülmeyeceksin. Söz ver gülmeyeceksin, tamam mı?”

Yıldız dudaklarını ısırarak, 

      “söyle gülmeyeceğim.”

      “Şevki. Adı Şevki olsun. Şevkilere benziyor.”

Anne, kız birbirlerine sarıldı. Maymun ne olduğunu anlamdı. Ama ellerini birbirine çırparak sesler çıkarttı. Maviş, maymunun hareketini görünce, deliye döndü. 

      “anne bak. Şevki adını beğendi.”

Maymuna dönerek, 

      “Şevki, senin adın bundan böyle Şevki. Beni anlıyor musun ? Şevki ! Şevki!” 

Maymun kızın yüzüne uzun uzun baktı. 

         Maviş, günlerini Şevki’yle geçiriyordu. Her yere birlikte gidiyordu. Sadece yatma zamanları ayrılıyorlardı. Vefa Maviş’e aldığı hediyeyle övünüyordu. Maymun, diğerleri gibi olmadığına seviniyordu.

Maviş, evlerine fazla uzak olmayan bakkala, Şevki’yle gitmek en büyük zevkiydi. Maviş ayakkabılarını bağlayıp, 

      “Şevki ! Şevki! Neredesin, hadi gidiyoruz. Alacaklarımızı unutma. Ekmek, muz, çilek, bak şimdi unuttum. Anneee ! başka ne alacaktık ?”

Maviş’in sesi evde yankılandı. Yıldız, koşarak geldi. Maviş’in bağırmaması gerektiğini söyledi. 

Şevki, anne kızın arasına girdi. Maviş’i elbisesinden çekiştirip, elini tuttu. Maviş’de Şevki’nin elini sıkı sıkı tutup, arkalarına bakmadan evden çıktılar. 

Bakkal, fazla büyük değildi. İlk girişten ibaretti. Küçük olmasına rağmen düzenliydi. Dört bir tarafı raflarla çevrilmişti. Tavana kadar çıkan rafların hepsi doluydu. Giriş kapısının üstünde kocaman bir çıngırak vardı. Açma, kapama esnasında büyük ses çıkartıyordu. Bakkalın sahibi orta yaşlı bir kadındı. Her işle uğraşan kadın yanına yardımcı almaya gerek görmemişti. 

         Maviş’le Şevki aynı anda kapıdan içeri girdi. Çıngırak var gücüyle kadına seslendi. Kasaya gelişi güzel atılan paraları sayan kadın, 

      “Maviş, bugün geç kaldınız. Diğer günlere oranla yirmi dakika geç geldiniz.”

      “evet haklısın Saliha teyze. Şevki’yle biraz oynadık.”

Elinde tuttuğu listeyi kadına uzattı. Saliha listeye bakmadan şevki’nin muzunu getirmek için dışarı çıktı. Sebzeleri dışarıda satmayı uygun görmüştü. Kadının çıkmasını fırsat bilen Şevki, dükkanda birkaç tur attı. Kasanın önünde duran sakızlardan bir kutu aldı. Kutuyu açarak tüm sakızları avcuna döktü. Hepsini ağzına attı. On beş, yirmi sakız Şevki’nin midesine indi. Ağzında kalan tek sakızı, içeri giren Saliha’nın suratına fırlattı. Kadın neye uğradığını şaşırdı. Yanağına çarpıp, yere düşen sakıza, ardından Şevki’ye baktı. Şevki ellerini çırparak, yüksek sesle güldü. Maymunun gülmesine maviş’in gülmesi de, eklendi. Saliha, her ikisini tepeden tırnağa süzdü. Çok geçmeden kadın da, onlara katıldı. En çok şevki’nin sesi çıkıyordu. Kahkahalarını bakkalın çıngırak sesi bozdu. 

İçeri giren kadın, Şevki’nin susmasına neden oldu. Bacaklarını dışarıda bırakacak şekilde kısa etek giyen kadının göbeği ve göğüsleri de, ortalığa saçılmıştı. 

Şevki, bir iki adım atarak, kadının yanı başına gitti. Ellerini uzatarak, kadının bacaklarını tuttu. Kadın bacaklarını iki kıl torbasından kurtarmak için var gücüyle bağırdı.

      “aman Allah’ım bu nedir ? Alın onu! Kurtarın beni! Şimdi düşüp bayılacağım! Münasebetsiz hayvan! Ne çirkin şey! Kimin diyorum, alsanıza!..”

Maviş ile Saliha gülmekten ne diyeceklerini bilemedi. Maviş, el işareti yaparak, Şevki’nin gelmesi gerektiğini bir türlü söylemedi. 

Şevki, bir elini kadının  göğsüne getirip, tuttu. Saliha, maymunun yanına giderek, 

      “şevki, bu kadar yeter. Kadını yeterince korkuttun. Gel benimle.”

Saliha’nın sesine alışık olan Şevki, kadının suratına tükürdü. Dört ayak Saliha’nın peşinden gitti.

         Maviş, eve dönünceye kadar güldü. Şevki’nin ve kadının adını tekrarlayıp, gülmesine zemin hazırladı. Şevki yaptığından memnun yürümesini sürdürdü. Arada bir çıkardığı ses Maviş’in kahkahalarında kayboluyordu. 

Maviş, annesine ve babasına anlatmak için sabırsızlandı. Evin bahçesine ayak basar basmaz,

      “anne, anne, baba, baba, baba neredesiniz ?!”

Bağırdı. Yıldız, Maviş’in sesini üst kattan duydu. Heyecanla pencereye koştu. Maviş, Şevki’yi işaret ederek, gülmesini sürdürdü. Yıldız, 

      “Maviş neler oluyor ? neden gülüyorsun ? Dur geliyorum.”

Maviş, Şevki’nin elinden tuttu. Oturmak için masanın kenarına gitti. Maviş, 

      “Şevki biliyor musun? Sen  bizim gibi hareket ediyorsun. Şaka yapıyorsun, gülüyorsun. Şimdi olduğu gibi sandalye de oturuyorsun.”

 Söylediğinde şevki kahkahalarla gülüp, el çırptı.

Yıldız, yanlarına gelerek, 

      “anlatın bakalım. Sizi bu kadar keyiflendiren nedir ?”

Maviş, annesinin oturmasını bekledi. 

      “anneciğim bugün Şevki, beni çok güldürdü. Hayatımda bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum.”

      “bana da anlat, bende güleyim.”

      “ama bize kızmayacaksın. Söz ver.”

      “bilmediğim bir konuda söz veremem. Yine neler yaptınız ?”

         Yıldız akşam yemeği için hazırlık yapıyordu. Maviş ile Şevki’ye bahçeyi temizleme cezası verdi. İki arkadaş itiraz etmeden bahçeye çıktı. Maviş, süpürgeyi eline aldı. Süpürmeden önce,

      “Şevki ben süpüreceğim. Sende masa ve sandalyelerin tozunu al. Şu ardiyeden temizlik kovasını al. Su doldurup, deterjan dök. Temizlik bezleri telde asıyor.

 

         Berra, akşam yemeği için hazırlık yapıyordu. Maviş’le Şevki’ye bahçeyi temizleme cezası verdi. İki arkadaş itiraz etmeden bahçeye çıktı. Maviş, süpürgeyi eline aldı. Süpürmeden önce,

      “Şevki, ben süpüreceğim. Sende, masa ve sandalyelerin tozunu al. Şu ardiyeden temizlik kovasını al. Su doldurup, deterjan dök. Temizlik bezleri telde asılıyor.”

Şevki, kendine özgü sesler çıkartarak, ardiyeye koştu. Maviş’in söylediklerini sırayla yaptı. Kovaya önce su doldurdu. Deterjan karıştırdı. Pamuklu bezleri telden alıp, Maviş’in süpürüp geçtiği yerlerdeki masaları silmeye başladı.

Her ikisi de, arı gibi çalışıyordu. Şevki, mavi tulumunun cebinde sakladığı sakızlardan önce ağzına ardından Maviş’e attı. Karşılıklı gülüştükten sonra, temizliğe devam ettiler. Rengarenk çiçekleri birbirinden ayıran çim taşarlıyla döşenmiş ince yol pırıl pırıl oldu. Masalar sandalyeler de aynı oranda parladı. 

Şevki, çiçeklerin yapraklarını da sildi. İkisinin de yorgunluktan ayakta duracak hali kalmadı. Sandalyelere çöktüler.

Yıldız, muz dolu tabakla yanlarına oturdu. Etrafı gözden geçirdikten sonra,

      “aferin çocuklar! Her yer prıl pırıl oldu. Muz yemeyi hak ettiniz. Yemeden önce elinizi, yüzünüzü yıkayın.”

Maviş önden şevki arkadan, çeşmeye gitti. Fazla oyalanmadan muz tabağının olduğu masaya geri döndüler. Yıldız,i tabağı bırakıp gitmişti.

         Akşam yemeğinde Mavi durgundu. Vefa, kızının durgunluğunu beğenmedi. Ne  olduğunu sordu.  Maviş, başını kaldırmadan, yarın benim doğum günüm ama hazırlığınız yok. Söyledi. Vefa kahkahayla güldü. Yıldız, araya girdi. 

      “Maviş, bahçeyi ne için temizlediniz? Doğum günün için davetiye bile dağıttık.”

Maviş, yaşasın diye bağırdı. Şevki el çırptı.

         Maviş,i on birinci doğum gününü, yine neşeli kutladı. Bir çok hediye aldı. Ancak babasından, ilk kez hediye almadı. Çünkü Şev ki vardı. 

Maviş, bir yıl boyunca, ayrılmadığı Şevki’yle birlikte on birinci yaş gününün pastasını kesti. Ve birlikte misafirlere ikram etti.