Tarih: 27.12.2025 11:58

.Cebrail'i Ağlatan İki Olay

Facebook Twitter Linked-in

.Cebrail'i Ağlatan İki Olay

 

Bir bayram günü Peygamber Efendimizin torunları Hz.Hasan'la Hüseyin'in elbise istediği rivayet edilir.

Peygamber Efendimiz yoksul… Damadı Hz Ali ve kızı Hz Fatıma fakir Hz.Cebrail'in bile gözünü yaşartan güzide torunların bu isteği iki tane bembeyaz kumaştan elbiseyi Peygamber Efendimize hediye etmesiyle neticelenir. Ama çocuklar pek memnun kalmazlar ve "keşke renkli olsaydı" diye ağlamaya başlarlar.

Torunları Hasan ve Hüseyin'in elbisenin rengini beğenmemesi üzerine Peygamberimiz Hz Cebrail'e bakar Hz Cebrail Efendimiz'e "su atın üzerine Efendim çocuklar hangi rengi istiyorsa o renge bürünsün" der. Efendimiz elbiselerin üzerine biraz su serptiğinde HzHasan'ın elbisesi sarıya Hz Hüseyin'in elbisesi kırmızıya dönüşür Hz

Cebrail ağlamaya başlar.Peygamber Efendimiz bunun üzerine "Çocuklar memnun kaldılar Niye ağlıyorsun ki?" der HzCebrail "Ne acı ki Hz Hasan ileride zehirlenerek vefat edecek Hz Hüseyin al kanlarla öbür âleme yürüyecek". Bu renkler onun rengidir.

Taberani'nin Mu'cemu'l-Evsat'ta belirttiğine göre Enes bin Malik (RA)'dan şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün Hz

Cebrail alışılmışın dışında bir saatte Hz Peygamber (SAV)'e geldiğinde yüzünün rengi iyi değildir. Hz Peygamber kendisine: "Niye yüzünün renginin uçuk olduğunu" sorduğunda Hz Cebrail şöyle der; "Cehennem ateşinin kabir azabının her şeyden ağır olduğunu bilen kimsenin bunlardan emin olmadıkça (yani oraya girmeyeceği garanti olmadıkça) yüzü gülmemelidir" der.

Bunun üzerine Hz Peygamber (SAV) Cebrail'e: "Ey Cebrail! Bana cehennemi anlat" der. Cebrail yüreklere korku salan müthiş şeylerden bahseder Bunun üzerine Peygamber Efendimiz"Bu kadar yeter daha anlatma! Nerdeyse kalbim parçalanıp öleceğim" der ve ağlamaya başlar.

Fakat Cebrail'e bakınca onun da ağladığını görür. Bunun üzerine "Ey Cebrail! Allah katındaki mevkiine ve derecene rağmen sende mi ağlıyorsun?" der Hz Cebrail şöyle cevap verir: "Neden ağlamayayım ki? Kim bilir belki de benim de başıma Şeytan'ın başına gelen şeyler gelebilir. Zira (başlangıçta) o da iyilerdendi Kim bilir Harut ile

Marut'un uğradığı akıbete ben de uğrayabilirim." Cebrail'in bu sözleri üzerine ikisi beraber ağlamaya devam ederler. Nihayet kendilerine şöyle bir ses gelir: "Ey Muhammed ve Ey Cebrail! Allah sizleri kendine asi gelmekten emin kıldı...

***

 

 

BOSTAN BEKÇİSİ

 

                 Evliyanın büyüklerinden İbrahim bin Edhem, anlatıyor:

Babam Horasan Belh hükümdarlarındandı. Bir gün atına binip ava çıkmıştım. Önüme çıkan -tilki veya tavşan- bir hayvanı kovalıyordum. Arkadan bir ses duydum:- Ey İbrahim, sen bunun için yaratılmadın, bununla emrolunmadın! Sağa-sola bakındım, fakat kimseyi göremedim. Aynı sesi daha açıktan, sonra da pek yakından yine iki kere duydum. Bu sefer durdum ve dedim ki: Bu bana Allah'tan bir uyarıdır.  bugünden sonra Rabbime isyankârlık yapmam.

Atımı sürüp babamın bir çobanına geldim. Onun çoban elbisesini aldım, kendi kıymetli elbiselerimi ona bıraktım. Dağları, ovaları aşarak yürüdüm; Irak ülkesine ulaştım. Oralarda günlerce işçi olarak çalıştım. Fakat helal kaygısından hiçbir şey bana huzur vermiyordu.

Bazı olgun kişiler, safi helal kazanç için Şam ve Tarsus tarafına gitmemi tavsiye etmişlerdi. Oralara gittim. Tarsus'ta iken nice günler bostanlarda bekçilik yaptım. 

Bir gün bostan sahibinin arkadaşları gelmişti. 

Adam dedi ki: - Ey bağ bekçisi! Git de narların en iyisinden biraz getir.

Bir miktar nar getirdim. Adam narı kesince, ekşi olduğunu gördü. O zaman dedi ki:

- Sen bunca zamandır bahçemizde bekçisin; meyve ve narlarımızdan da yiyorsun. Tatlıyı ekşiden ayıramıyor musun?

- ben meyvelerinizden bir şey yemedim, tatlısını da ekşisinden ayıramam!

Adam şaşkın bir edayla bana şunu söyledi:

- Hayret bir şeysin yahu! Sen İbrahim Edhem olsan, bundan fazla olmazdın.

Ertesi gün bu haber halk arasında yayılıverdi. Meraklı insanlar, gruplar halinde bahçeye akın etti. Gelenlerin çoğaldığını görünce, ben bir yanda saklandım. İnsanlar bahçeye dolarken, aralarından sıyrılıp kaçıverdim...

 

***

AYAKKABININ ÇAMURU

Bayezıd-i Bistamî yağmurlu bir havada Cumâ namazına gitmek için evinden çıktı. Sağanak hâlde yağan yağmur, yolu çamur hâline getirmişti. Yağmur bitinceye kadar bir evin ihata duvarına dayandı. Çamurlu ayakkabılarını duvarın taşlarına sürerek temizledi. Yağmur yavaşlayınca camiye doğru yürüdü. Bu sırada aklına bir Mecusinin duvarını kirlettiği geldi ve üzülerek;

"Onunla helâlleşmeden nasıl Cuma namazı kılabilirsin? Başkasının duvarını kirletmiş olarak nasıl Allahü Tealalın huzurunda durursun?" diye düşündü ve geri dönüp o Mecusicin kapısını çaldı.

Kapıyı açan Mecusi;

"Buyurun bir arzunuz mu var?" diye sorunca;

"Sizden özür dilemeye geldim." dedi.

Mecusi hayretle;

"Ne özrü?" diye sordu. O da;

"Biraz önce duvarınızı elimde olmadan çamurlu ayakkabılarımı temizlemek maksadıyla kirlettim. Bu doğru bir hareket değil. Yağmurun şiddeti bu inceliği unutturdu." deyince,

Mecusi hayretle;

"Peki ama ne zararı var? Zaten duvarlarımız çamur içinde. Sizin ayağınızdan oraya sürülen çamur bir çirkinlik veya kabalık meydana getirmez." dedi.

Bâyezîd-i Bistâmî;

"Doğru ama, bu bir haktır ve sahibinin rızasını almak lâzımdır." dedi.

Mecusi;

"Size bu inceliği ve insan haklarına bu derece saygılı olmayı dininiz mi öğretti?" diye sorunca;

"Evet dinimiz ve bu dinin peygamberi olan Muhammed Aleyhisselâm öğretti." dedi.

Mecûsî;

"O hâlde biz niçin bu dine girmiyoruz?" diyerek kelime-i şehâdet getirip Müslüman oldu.

***

DİŞİ DEVE 

 

         Muaviye Şam'da, Hz. Ali ise Küfe'de validir, aralarında anlaşmazlık vardır, savaş çıkmak üzeredir.

Bir gün, bir deveci, yüklediği mallarla Küfe'den Şam'a gelir, açıkgözün biri deveye sahip çıkar; Bu dişi deve benimdir der.

Küfeli kendisinden emindir, çünkü devesi erkektir.İtiraz eder, dinletemez.

Sorun Muaviye'ye kadar yansır.Hadise büyür. Ahali olaydan haberdar olur.

Halk bir meydanda toplanır.

Muaviye, Bu dişi deve benimdir diyen Şamlı`ya sorar;

Bu dişi deve kimindir?

Benimdir!

Muaviye de onaylar, Evet, bu dişi deve Şamlınındır!

Sonra halka sorar; Bu dişi deve kimindir?

Hep bir ağızdan cevap verirler; Bu dişi deve Şamlınındır!

Küfeli neye uğradığını anlayamaz, şaşkın şaşkın bir kenarda dururken Muaviye çağırır;

Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki,bu deve senindir ve dişi değil,erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin,dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen,o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! 

Var git Ali'ye söyle!

 




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —